KENDİ SESİNİN PEŞİNDEN
Asi Kızlara Hikayeler, bu kez sesini bulan ve onunla dünyayı etkileyen üç kadının yolculuğuna odaklanıyor. Hepimize sesimizin gücünü hatırlatmak için.

Maya Angelou: Kendi Sesini Bul
Maya Angelou’nun hikâyesi, konuşamamış olmanın, bir daha asla konuşamayacağımız anlamına gelmediğini gösteriyor.
1936’da, henüz sekiz yaşındayken yaşadığı bir trajedinin ardından Maya, yaşadıklarını yalnızca erkek kardeşiyle paylaştı. Kardeşi bu sırrı açığa çıkardı ve suçlu, kısa bir hapis cezasının ardından serbest bırakıldı. Ancak serbest kaldıktan kısa süre sonra, muhtemelen Maya’nın amcaları tarafından yaşamına son verildi.
Maya, bu olayın sorumluluğunu üzerine aldı. “Sesimin zarar verdiğini düşündüm; bir daha konuşmamaya karar verdim, kimseye zarar vermemek için sustum” dedi ve beş yıl boyunca hiç konuşmadı.
Zamanla kelimelerle barıştı. Ve bir kez konuşmaya başladığında, yalnızca kendini değil, başkalarını da iyileştirdi.
Konuştuğu her yerde, yazdığı her satırda; kadınlara, siyahilere, çocuklara ve susturulmuş herkese umut oldu.
1969’da yayımladığı I Know Why the Caged Bird Sings (Biliyorum Neden Kafesteki Kuş Öter) adlı eser, çocukluğunun zorluklarını cesurca anlattığı için dönemin tabularını yıktı ve Afro-Amerikan kadınlarının sesini dünyaya duyurdu.

Olympe de Gouges: Ses, Zamanı Aşar ve Daima Yankılanır.
“Kadın Hakları Bildirgesi”ni kaleme alarak, erkek egemen devrim ideallerine meydan okudu. Olympe’in cesareti hayatına mal oldu. Ama ardında bıraktığı kelimeler, feminist düşüncenin temellerinden biri haline geldi.
Fransız Devrimi'nin ilk yıllarında büyük bir coşkuyla devrimi destekleyen Olympe, kısa süre sonra devrimin kadınlara yönelik duyarsızlığını fark etti; “yurttaş” ve “insan” kavramlarının yalnızca erkekleri kapsadığı ortaya çıktı. Kadınlar kandırılmıştı, devrim onları özgürleştirmemişti. Devrimdeki aktif rollerine rağmen haklarının görmezden gelinmesi onu derinden öfkelendirdi. Yazıları giderek daha sert hale geldi; “Kadın Hakları Bildirgesi”ni kaleme alarak, erkek egemen devrim ideallerine meydan okudu. Olympe’in cesareti hayatına mal oldu. Ama ardında bıraktığı kelimeler, feminist düşüncenin temellerinden biri haline geldi.
Onun yazdıkları sadece bir politik manifesto değil, aynı zamanda bir çağrıydı: Kadınlar sadece konuşmakla kalmamalı, duyulmalı da.

Artemisia Gentileschi: Kelimeler Bazen Renklerdir.
Sanat tarihi boyunca kadınlar çoğu zaman yalnızca tuvalin konusu oldu; ressam değil, modellerdi. Ancak Artemisia Gentileschi bu algıyı değiştirdi. 17. yüzyılda bir kadın olarak, resim yapmanın ötesine geçti; kendi travmalarını, öfkesini ve gücünü fırçasına yansıttı. Eserleri, kadınların hem fiziksel hem de sembolik şiddete karşı direnişini simgeliyordu.
Artemisia yalnızca yetenekli bir ressam değildi; sanat dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiş, erkek egemen bir ortamda kendini kanıtlamış bir kadındı. Fırçasıyla adaletin, direnişin ve cesaretin resmini çizdi.
Bugün onun eserlerine baktığımızda, pes etmeyen ruhunun izlerini de görüyoruz. Yıllar geçse de eserleri, hiçbir sesin gerçekten bastırılamayacağının kanıtı olmaya devam ediyor.